Teknoloji ve Dürüstlük: Geleceğin Türkiye’sini Şekillendirmek

Nuri Erginer
10 min readApr 18, 2024

Dürüstlük, bir toplumun tartışılmaz kültürel yapı taşı olmalıdır. Dürüst olmayan toplumların ilerlemesi beklenemez onlar er yada geç yok olurlar. Bundan sonra yazacaklarım dürüst bir toplum için anlamlıdır.

Paul Collier’ın dediği gibi, “Ekonomik büyüme her derde deva değildir, ancak büyümenin olmaması her şeyi öldürür.”

İleri bir toplum olmanın nasıl mümkün olacağını teknoloji ekseninde anlatmaya çalışacağım. Her gelişmiş ülke gibi bizlerde daha iyi standartlarda yaşamayı hak ediyoruz. Ülkemizde her şey iyi ve güzel. Ben, teknoloji ile daha iyi nasıl mümkün olabilir ondan bahsedeceğim.

Teknoloji öcü ya da kötü değildir. Günah hiç değildir. İlim Çin'de de olsa gidin alın denmiştir. Ama yeni teknolojilere kötümser yaklaşmak iyimser yaklaşmaktan daha havalıdır. Frankenstein, Terminatör, Oppenheimer havalı teknoloji düşmanlığının ürünleridir.

Çok daha üstün bir yaşam tarzına ve var olma biçimine teknoloji ile ulaşılabilir. Büyümenin üç kaynağı vardır: nüfus artışı, doğal kaynak kullanımı ve teknoloji. Dünya genelinde nüfus azalıyor. Doğal kaynak kullanımının sınırları vardır. Bu nedenle büyümenin tek ve sürekli kaynağı teknolojidir.

Teknoloji her zaman büyümenin ana kaynağı olmuştur. Çünkü teknoloji hem nüfus artışını hem de doğal kaynak kullanımını mümkün kılmıştır.

İnsanlığın karanlık sorunu vardı, bu yüzden elektrik aydınlatmasını icat etti. Soğuk sorunu vardı, bu yüzden iç mekan ısıtmasını icat etti. Sıcak sorunu vardı, bu yüzden klimayı icat etti. Yalnızlık sorunumuz vardı, bu yüzden İnternet’i icat etti. Pandemi sorunu vardı, bu yüzden aşıları icat etti. Yoksulluk sorunu var, bu yüzden bolluk yaratan teknolojiyi icat ediyor.

Her seferinde insanlık gerçek dünya sorunlarını çözecek bir teknoloji icat etti. Teknolojiye sarılan ve onu üreten toplumlar hep sorunlarının üstesinden gelebildi.

Bizim toplumumuz içinde durum farklı olamaz. Biz de insanlık denen sınıfın içindeyiz. Sorunlarımızı teknoloji ile çözmeliyiz. Teknolojiyi çok geniş anlamda kullanıyorum. Bilimsel düşünme, pozitif ilimler, insanların problemleri çözme ve dünyayı anlama yolları, ölçme ve değerlendirme gibi.

Hem problemi saptarken hem de uyguladığımız yöntemin başarısını anlamak için doğru ölçmeli ve değerlendirmeliyiz. Enflasyonu doğru ölçtüğümüz için onu düşürecek önlemleri aldığımızda da başarılı olup olmadığımızı yine doğru ölçümler ile anlayabiliriz. (Dürüstlük her şeyden önce gelir)

Modern ekonomilerin temelinde pazar yerleri ve borsalar vardır. Burada alıcı ve satıcı bir araya gelir ve ikisinin de memnun olduğu bir fiyat noktasında ticaret olur. Pazarın kendi kuralları ve dinamikleri, doğal işleyişi vardır. Pazarlar, girişimcilerin yeni zenginlik yaratma fırsatı olarak yüksek fiyatları aramalarına neden olur. Teknoloji kullanılarak yeni pazarlar, ürünler ve iş sahaları dolayısı ile istihdam oluşturulur.

Friedrich Hayek’in dediği gibi merkezi planlama yoluyla ekonomik faaliyetlerin etkin bir şekilde düzenlenmesi zordur. O piyasa ekonomisinin daha etkin olduğuna dair teorik bir temel sunar. (The Use of Knowledge in Society 1945) Pazarın doğal dinamikleri yani alıcı ve satıcının ikisininde karlı olduğu noktalarda alışverişin olması ekonominin temelidir. Her tekelin ve kartelin, her pazar disiplinine tabi olmayan merkezi kurumun mottosu: “Umursamıyoruz, çünkü umursamak zorunda değiliz.”dir. Pazarlar tekel ve kartelleri önler. Doğal işleyen pazarlar oluşturmak insanları yoksulluktan kurtarmanın en etkili yoludur.

Pazarların, toplumun ödemek istediği her şey için toplumsal zenginlik ürettiğine inanıyorum. Temel araştırmalar, sosyal refah programları ve ulusal savunma dahil. Gelişmiş ekonomilerde doğal akışında ilerleyen sivil pazarlar çoktan devlet destekli savunma teknolojilerini geride bırakmıştır.

Tekel ve küreselleşmenin ve merkezi müdahaleli ekonominin yerine doğal işleyen pazar yerlerine ihtiyacımız var. Az gelişmiş toplumlarda aşırı zenginleşmiş tabaka ile diğer insanlar arasında gelir ucurumu vardır. Toplumun genel refahını doğal mekanizmaları bir şekilde bertaraf etmiş aşırı zenginler sömürürler. Orta sınıf yok olur ve toplumun geneli yoksulluk sınırında yaşamaya mahkum edilir.

Economist William Nordhaus, teknoloji üreten şirketlerin bu teknoloji tarafından yaratılan ekonomik değerin sadece yaklaşık %2'sini kullanabildiğini, geri kalan %98'nin ise topluma aktığını göstermiştir.

Doğal piyasa sistemlerinde teknolojik yenilik, 50:1 oranında fayda sağlar ve bu toplumun geneline akar. Yeni bir teknolojiden daha fazla değeri kim alır, onu üreten tek şirket mi, yoksa hayatlarını iyileştirmek için onu kullanan milyonlarca insan mı? Cevabı çok açık.

David Ricardo’nun karşılaştırmalı avantaj kavramına göre — rekabetçi avantajdan farklı olarak, karşılaştırmalı avantaj, dünyadaki her şeyi en iyi yapabilen birinin bile fırsat maliyeti nedeniyle çoğu şeyi başka insanlardan satın alacağını belirtir. Karşılaştırmalı avantaj, uygun bir serbest pazar bağlamında yüksek istihdamı garanti eder, teknoloji seviyesinden bağımsız olarak.

Teknoloji odaklı toplumlarda büyük şirketler zenginleşirken toplumun geneline akan bir varlık ve istihdam vardır. Az gelişmiş ekonomilerde ise büyük karteller ceplerini doldururken toplumun geneli fakirleşir.

Milton Friedman’ın, insan istek ve ihtiyaçlarının sonsuz olduğu gözlemine inanıyorum.

Pazarların ayrıca, insanların üretken bir şekilde katılabilecekleri işleri üreterek toplumsal refahı artırdığına da yürekten katılıyorum. Evrensel Temel Gelirin insanları devlet tarafından yetiştirilen hayvanat bahçesi hayvanlarına dönüştüreceği gerçeği yadsınamaz. İnsan yetiştirilmek için değil, yararlı olmak, üretken olmak, gurur duymak için yaratılmıştır.

Bir toplumda dar gelirli bireylere devlet yardımı yapılmasına karşıyım. Onlara, çalışabilecekleri ve gurur duyacakları işler vermeli devlet. Yaptıkları sosyal yardımları yarıştıran belediyeler birde iyi bir şeymiş gibi bunu seçim kampanyalarında kullandılar. Çalışmayan, az bir ücrete alıştırılan bir toplum üretkenlikten uzaklaşır ve bu toplumun ilerlemesini durdurmak demektir.

Toplumun ilerlemesini değil durdurmak yavaşlatmak bile kabul edilebilir bir şey değildir. Çalışan üreten ve bundan gurur ve mutluluk duyan toplumlar mutlu ve huzurlu olurken birinin kazanıp diğerinin kaybettiği toplumlar yok olmaya mahkum olurlar. James Carse’in, sonlu ve sonsuz oyunlar teoremindeki gibi — sonlu oyunlar, bir kişi kazandığında ve diğer kişi kaybettiğinde sona eren oyunlardır; sonsuz oyunlar asla sona ermez, oyuncular oyunun ne kadar ileri gidebileceğini keşfetmek için işbirliği yapar. Müdahale edilmeyen piyasalar nihai sonsuz oyundur.

Teknoloji ve pazarları birleştirirseniz, Nick Land’ın terimleriyle tekno-sermaye makinesini elde edersiniz, sürekli maddi yaratım, büyüme ve bolluk motoru.

Tekno-sermaye makinesinin pazarlar ve yenilikçilik ile asla sona ermeyeceğine, ancak sürekli olarak yukarı doğru ivmeleneceğine inanıyorum. Karşılaştırmalı avantaj, uzmanlaşmayı ve ticareti artırır. Fiyatlar düşer, satın alma gücü serbest kalır, yeni talepler yaratılır. Düşen fiyatlar, malları ve hizmetleri satın alan herkesin faydasınadır. İnsan istek ve ihtiyaçları sonsuzdur ve girişimciler sürekli olarak bu istek ve ihtiyaçları karşılamak için yeni mallar ve hizmetler yaratır, bu süreçte sınırsız sayıda insan ve makineyi kullanır. Bu yukarı sarmal yüzlerce yıldır çalışıyor.

Tekno-sermaye makinesi, fikirler dünyasında doğal seçilimi bizim için çalışır hale getirir. En iyi ve en üretken fikirler kazanır ve daha da iyi fikirler yaratmak için birleştirilir. Bu fikirler, gerçek dünyada başka türlü ortaya çıkmayacak olan teknoloji destekli mallar ve hizmetler olarak maddileşir.

Gelişmemiş toplumlarda ise iyi olanın değil torpilli olanın seçildiği bir sistem işler. İyiler gerçekten iyi oldukları konusunda şüpheye düşürülürler. İyiler küser ve iyi olduklarına emin olanlar toplumu terk ederler. Kötülerin ve torpillilerin sayısı artar ve onlar seslerini daha gür çıkaracak cesareti bulurlar. Asıl kötüsü torpilli olanlar işleri iyi olanlar kadar başarı ile gerçekleştiremezler. Sistem ve mekanizma geriler.

Teknolojiyi geniş anlamda kullanıyorum demiştim. Teknoloji gibi zeka ve enerji de bir toplumun gelişip zenginleşmesi için kaçınılmazdır.

Zekanın ilerlemenin nihai motoru olduğuna inanıyorum. Zeki insanlar ve zeki toplumlar her zaman daha az zeki olanlardan daha başarılı olmuşlardır. Zeka, insanlığa doğuştan armağan edilen bir hediyedir. Tekno-sermaye makinaları hep daha zeki çalışanları bünyesine dahil etmeye çalışır. İnsanlar ve makinalar bir network mimarisinde beraber çalışarak daha zeki olmayı öğrenmişlerdir. (Bileşik zeka) Ve şimdi de yapay zeka denilen ve makinaların sahip oldukları ve yakın bir zamanda insanlardan daha zeki olacakları bir devre tanıklık ediyoruz. İnsanlığın çözecek çok sorunu var ve insanlık kendinden daha zeki bir makina yapabilirse sorunları çözerek ona daha medeni bir yaşam kurmasını sağlayacak önemli bir alete sahip olacak. Tıpkı ilkel çağlarda taşı keskinleştirip bıçak yapmayı öğrendiğinde ya da çekici, vidayı kullanarak bir medeniyet kurması gibi insanlık yapay zekayı faydalı bir araç olarak kullanıp bambaşka bir medeniyetin kapılarını açacak.

Bizim toplumumuzun çözmek zorunda olduğu sorunlar için ise çok daha basit araçlar yeterli olacaktır. En önemlisi dürüst bireyler yetiştiren bir eğitim sistemi olabilir. Toplumun genelinin bilgiye ulaşmasını kolaylaştıracak yatırımlar. Lise eğitiminden önce yurtdışına gidebilen bir nesil. Sürekli değişmeyen istikrarlı bir ekonomi yönetimi. Şeffaflık. Bunların gerekli olduğuna inanan bir genel toplum bilinci. Söylenenlere değil araştırıp öğrendiğine inan bir toplum. Daha ilgili bir genç nesil.

Bir tarafta yapay zekayı geliştirerek tıp alanında insan kayıplarını azaltmaya uğraşan bir toplum var. Kendi giden araçlar sayesinde insan hatasını ortadan kaldırarak ölümleri engellemenin peşinde. Ve bunu daha erken yapmak için gece gündüz çalışan ekipler. Geç kaldığımız her gün insan kayıpları oluyor bundan biz sorumluyuz motivasyonunda olan bir genç nesil. Diğer yanda nargile kafelerinde maç sonuçlarını kritik eden, bitcoinden bir vurgun peşinde olan ya da sosyal medyada bugün beraber kombinleyelim ya da makyaj yapalım derdinde olanlar. Daha beteri de var akran zorbalığı, bilgisayar oyunlardan etkilenip intihar edenler, madde bağımlıları. Bunlar diğer toplumlarda da var ama karşılaştırmalı oranlarını ortaya koyabilecek gerçekci bir data malesef yok. (Ölçmek ve iyileştirmek için doğru data önemlidir)

Enerji yaşamdır. Onu çoğu zaman hafife alırız ama onsuz karanlık, açlık ve acı vardır. Onunla ise ışık, güvenlik ve sıcaklık. Enerji, medeniyetimizin temel motorudur. Ne kadar çok enerjimiz olursa, o kadar çok insanımız olabilir ve herkesin hayatı o kadar iyi olabilir.

Gelişmiş ülkelerle gelişmemiş ülkeler arasında enerji kullanımında büyük fark vardır. Örneğin, Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliği ülkeleri kişi başına yıllık ortalama 7,000 ile 10,000 kilogram petrol eşdeğeri (kgoe) arası enerji tüketirken, Afrika veya Güney Asya’daki gelişmekte olan ülkelerde bu rakam genellikle 1,000 kgoe’nin altındadır. Türkiye’nin nüfusu göz önüne alındığında, kişi başına düşen enerji tüketiminin yaklaşık 1,580 kilogram petrol eşdeğeri (kgoe)dir.​ (IEA)​. Gelişmiş ülkeler diğerlerine göre 6–10 kat kişi başı enerji kullanıyorlar.

Enerji geçmişte olduğundan çok daha değerli olacak. Biz mevcut fosil yakıt kaynaklarını daha yeni çıkarmaya başlarken gelişmiş toplumlar temiz enerji kaynaklarına geçmiş durumda. Daha az maliyetle daha çok enerji üretecek nükleer füzyon teknolojisi üzerinde çalışıyorlar. Çünkü enerji teknolojik gelişimin kaynağıdır. Yeni teknolojiler daha çok enerjiye ihtiyaç duyuyorlar. Bilgi çağını tamamlayıp işlem (compute) çağına giren toplumlar yapay zekayı eğitmek için çok fazla enerji gerektiğini gördüler ve enerji elde etmenin daha verimli yollarını arıyorlar. Çok yakında fosil yakıtlar o kadar da cazip bir kaynak olmayacak.

Biz ise "Bizim topraklarımızda aslında petrol var ama çıkarmamıza izin vermiyorlar" avuntusuyla yüzyıla yakındır enerji bağımlısı bir ülke olarak hep ekonomimizi baltalayan petrol fiyatları ile uğraştık.

Gelişmiş toplumlar ise teknolojiyi kullanarak enerji darboğazına çözüm bulmakla uğraşıyor. Bill Gates’in şirketi TerraPower, yenilenebilir enerji kaynaklarıyla entegre edilebilen daha kararlı ve güvenilir bir enerji sağlamak amacıyla küçük nükleer güç teknolojilerini geliştirmekte. Natrium adlı yeni tasarlanmış reaktör, talebe göre elektrik üretimini ayarlayabilen bir erimiş tuz enerji depolama sistemine sahip olacak. (Gates Notes)​​ (Wikipedia)​​. Bu enerji insanlığı bambaşka bir medeniyet seviyesine çıkaracak olan Genel Yapay Zekayı (AGI) eğitmek için kullanılacak.

Tüm bunları yaparken gelişmiş ülkeler çevreye duyarlı hareket edip bu enerjinin temiz enerji olması için her şeyi yapıyorlar. Dünyamıza ve çevreye duyarlılar. Ama az gelişmiş toplumlar maden çıkarmak ya da otel yapmak için doğayı acımasızca katlediyorlar. Asıl korkunç olan, topluluklar buna karşı çıkmak için bir araya gelip itiraz ederken, toplumun geneli bunun yanlış olduğunu bilirken buna mani olunamaması kabul edilebilir değil gerçekten.

Gelişmiş toplumlar sonsuz enerji ve sonsuz zekayı bir arada çalıştırmanın derdindeler. Bu daha az girdi ile daha çok şey üretmeye neden olacak. Fiyatlar düşecek ve alımgücü artacak. Alım gücü toplumsal refahın göstergesidir. Andy Warhol Amerikayı tarif ederken "Bu ülkenin harika bir yanı, en zengin tüketicilerin en fakirlerle aynı şeyleri satın alması geleneğini Amerika’nın başlatmış olmasıdır." der. Coca-Cola örneğini verir. Başkanda, Liz Taylor’da Coca-Cola içer ve bilirsiniz ki siz de Coca-Cola içebilirsiniz. Bir Coca-Cola bir Coca-Cola’dır ve hiçbir miktar para köşedeki evsizin içtiği Coca-Cola’dan daha iyi bir Coca-Cola almanızı sağlayamaz.

Created by Dall-e

İşte bu bir toplumu birleştiren vizyonun ta kendisidir. Ayrıştırmacı değil toplumun tüm bireylerinin top yekün bolluk içinde yaşamasını sağlayan bir vizyon. Kutuplaşmak şöyle dursun teknoloji ile öylesine kaliteli ve ucuz ürünler üretelim ki toplumun geneli bundan faydalansın. Bunu mümkün kılacak şey teknolojidir.

Teknolojik ilerleme, herkes için maddi bolluğa yol açar.

Yukarıda anlatılanların hiç biri ütopya değil. Yakın gelecekte olacak şeyler. Gelişmiş toplumlarla, az gelişmiş toplumların farklı sorunlarını ortaya koymak için yazıldı. Uç örnekleri vermek her zaman konunun daha iyi anlaşılmasını sağlıyor ve ilgi çekiyor. Alın size bir uç örnek daha ama bu da ütopya değil.

Gelişmiş ülkelerin çocukları ya da torunları başka gezegenlerde yaşayacaklar. Geride yaşanabilecek bir dünya kalmış ise az gelişmiş toplumlarda orada kalacak.

Az gelişmiş bir toplumdan gelişmiş bir topluma geçiş yapmak için teknoloji gereklidir. Bu kesinlikle teknik eğitimi kapsıyor, ancak aynı zamanda el becerileri kazanmayı, pratik yetenekler edinmeyi, takımlar içinde ve onlara liderlik ederek çalışmayı da içeriyor. Kendinden daha büyük bir şeyler inşa etmeyi ancak birlikte çalışarak elde edebiliriz.

Birlikte çalışmayı öğrenmeliyiz. Birbirini kazıklamayan (dürüstlük), birinin yaptığının üzerine başka bir şey inşa eden bir toplum olmayı öğrenmeliyiz. Yaptıklarımızı paylaşmalı ve başkalarınında bunları kullanarak daha iyi şeyler yapmasını sağlamalıyız. Başkasının emeğini kullanarak gelir elde edersek yararlandığımız kişinin emeği için onun payını vermeyi bilmeliyiz. Bu sistem eğer hakkı ile yerleşebilirse herkes yaptıklarını başkalarının hizmetine açacaktır. Açık kaynak felsefesi bunu gerektirir. Açık kaynak bugün ABD’de bir ticari işleyiş biçimine dönüşebilmiştir.

Biz hep yaptıklarını saklayan bir toplum olduk. Ya çalarlarsa diye korkutulduk. Birlikte çalışamadık. Saçma rekabet hissine kapılıp bizden daha iyi olanları yermeye çalıştık. Birlikte yücelmek ne demek anlayamadık. Ama gelinen teknolojik aşamada iyi bir şey ortaya çıkarmak artık yüzlerce kişinin birlikte uyum içinde çalışması ile mümkün olabiliyor. Birlikte çalışmayı öğrenmek zorundayız.

Maceraya inanmalıyız. Kahramanın yolculuğuna çıkmak, statükoya karşı gelmek, keşfedilmemiş toprakları haritalamak, ejderhaları yenmek ve toplumumuz için ganimetlerle geri dönmek güzel olmazmı.

“Güzellik sadece mücadelede var olur. Agresif karaktere sahip olmayan hiçbir şaheser yoktur. Teknoloji, bilinmeyen güçlere şiddetli bir saldırı olmalı ve onları insanın önünde eğilmeye zorlamalıdır.” (F. T. Marinetti, 1909)

Teknoloji tarafından yönetilen değil, teknolojinin efendileri olmak zorundayız.

Mağdur zihniyeti, teknolojiyle ilişkimiz de dahil olmak üzere hayatın her alanında bir lanettir. Bizi yenilgiye uğratır. Biz mağdur değil,kazanan olmalıyız.

Biz ilkel insanlar değiliz, şimşek çakmasından korkup sinenlerden hiç değiliz. Büyük imparatorluklar kurmuş nesillerin çocuklarıyız. Şimdi kuşanmamız gereken kılıcımız teknolojimiz olmalıdır.

Dürüst olmalıyız.

Hırslı, saldırgan, kararlı, amansız, güçlü olmalıyız.

Başarı ve liyakate inanmalıyız.

Cesaret ve yürekliliğe,

Kazanıldığında gurur, güven ve öz saygıya,

Özgür düşünce, özgür konuşma ve özgür sorgulamaya inanmalıyız.

Cevaplanamayan soruların, sorgulanamayan cevaplar yerine geçmesine inanmalıyız.

Bilgiye, gerçek bilgiye sahip insanların karar verici olmasına,

Bilinmeyene atılmaya, risk almaya inanmalıyız.

Kin ve nefreti kesin olarak reddetmeliyiz. Carrie Fisher’ın dediği gibi, “Kin, zehir içip diğer kişinin ölmesini beklemek gibidir.”

Sorumluluk almalı, üstesinden gelmeliyiz.

Gerçeğe inanmalıyız.

Zengin olmanın fakir olmaktan, ucuz olmanın pahalı olmaktan, bol olmanın kıt olmaktan daha iyi olduğuna inanmalıyız.

Herkesin zengin, her şeyin ucuz ve her şeyin bol olmasını sağlamalıyız.

Yeni bir şeyler inşa etmenin tatmini, bir takımın parçası olmanın arkadaşlığı, daha iyi bir birey olma başarısının daha tatmin edici ve daha kalıcı olduğuna inanmalıyız.

Mükemmellik aracılığıyla gelişmeye inanmalıyız.

Teknolojinin, büyüklüğü daha mümkün ve daha olası kıldığına inanmalıyız.

Potansiyelimizi gerçekleştirmeye, tam anlamıyla insan olmaya kendimiz, toplumumuz için inanmalıyız.

Düşmanlarımızın kötü insanlar değil, kötü fikirler olduğuna,

Düşmanımızın durgunluk olduğuna,

Düşmanımızın anti-liyakat, anti-hırs, anti-çabalama, anti-başarı, anti-büyüklük olduğuna,

Düşmanımızın yolsuzluk, düzeni ele geçirme, tekelcilik, karteller olduğuna,

Düşmanımızın konuşma ve düşünce kontrolü olduğuna,

Düşmanımızın yavaşlama, küçülme, nüfus azalması olduğuna inanmalıyız.

Bu zombi fikirlerin esiri olan insanlara korkularının yersiz olduğunu ve geleceğin parlak olduğunu anlatmalıyız.

İnsanlarımızı, kendilerine ve önemsedikleri insanlara zarar veren yanlış değerleri benimsemelerine neden olan kin, acı, öfke ve cadı kazanından kurtarmalıyız.

Kendimiz tarafından oluşturduğumuz acı labirentinden çıkmak zorundayız.

Çocuklarımız ve onların çocukları, ve onların çocukları için hangi dünyayı inşa etmek istiyoruz?

Korku, suçluluk ve kin dolu bir dünya mı?

Yoksa hırs, bolluk ve macera dolu bir dünya mı?

Geçmişe ve geleceğe borçluyuz.

Geleceği şekillendirmek, sadece hayal gücümüzle sınırlıdır. Teknolojinin gücünü dürüstlük ve liyakatle birleştirerek, her bireyin potansiyelini maksimize edebileceğimiz bir toplum inşa edelim. Birlikte, bilgi ve inovasyonun rehberliğinde, daha adil, daha zengin bir toplum yaratma yolunda ilerleyelim.

Gelecek nesiller için umut dolu, bolluk içinde ve engellerin aşıldığı bir Türkiye bırakalım.

--

--